17 Ağustos geride kaldı
Çok şükür artık ağlamak için vaktimiz var. Geçen yıl bu vakitlerde kayıplarımıza ağlamaya bile zamanımız yoktu. Zamana karşı yarışta bir başımızaydık. Ölülerimizi kendimiz çıkarmak zorundaydık. Onlara ulaşabilmek bizim için şanstı. Bizden önce ulaşabilenlere imrenerek bakıyorduk. Umudumuz saatler geçtikçe azalırken, değil geleceğe ilişkin, hayata ilişkin bile umudumuz kalmamış gibiydi.
Zaman umutları çok fazla yeşertmedi belki içimizde. Ama bu umutsuzluğu, herşeye rağmen bir çözümün varolabileceğine inanan kardeşlerimize de yansıtmaya hakkımız yoktu. Onların ışıltılı gözleri ve umutları, -sesleri fazla çıkmasa da- belki yüzümüzde değil ama içimizde daima bir gülümseme yaratıyordu.
O SABAHIN YILDÖNÜMÜ
Bu senenin 16 Ağustos gecesi, son derece duygu yoğunluklu ve uzun bir gece oldu hepimiz için. Kendini 'Gölcüklü' sayan ilk kuşak olan bizler, dünyanın dört bir tarafına dağılmış olsak da orada buluşmayı tercih ettik o gece.
Bir insanın memleketinin, 'sevdiklerinin sessizce yattığı yer' veya kendisinin 'ebedi uykuya yatmayı isteyebileceği tek yer' olduğunu öğrenen, kederli bir yeni nesil var artık burada.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Sn. Aydın Engin ile 17 Ağustos sabahı Kavaklı sahilinde yaptığımız sohbetin ardından düşündüm bu 'memleket' konusunu... Aydın bey bir gece önce yaşanan atmosferi gazetedeki köşesinde şöyle anlatmıştı:
"Kavaklı kıyısının bir bölümünü yutan, bir bölümünü de sularıyla örten denizin içinde, yarısına kadar suya gömülmüş söğütler, bir yıl öncenin ''yeşil tanıkları'' gibi rüzgârda salınıyorlar. Gece yarısını geçtik. Kıyıdaki çay bahçeleri tıklım tıklım, salkım saçak. Bir kıyı kasabası sıcak bir ağustos gecesinde kendini dışarı vurmuş...
Sonra gençler belirdi. Depremde 53 arkadaşlarını yitirmiş Barbaros Hayrettin Lisesi'nin gençleri. Gölcük'ün geleceği belirdi. Gölcük'teki yetişkinler canlı yayın araçlarının çevresinde halkalanıp ekrandan tanıdıkları medya starlarını canlı canlı seyredip oyalanır ya da çay bahçesinde çene çalıp çay höpürdetirken kara tişörtler, kara pantolonlar giymiş gencecik kızlar, delikanlılar belirdiler. (...) Saat 3.02. Gölcük çınlıyor. Çay bahçesinde o ana kadar tepkisiz, hatta ilgisiz oturanlardan kiminin gözü doldu; kiminin gözyaşları iri, sıcak damlalar olup yanaklarından sessizce süzülmeye başladı. (...) Gölcüklü gençlerin ateşlediği kent sessizce ve saklamaksızın ağlıyor. Gel de dayan! Gölcük, 17 Ağustos sabaha karşı sessizce ağladı..."
BU KENTTE AYDIN YOK MU?
Aydın Engin ile off-the-record yaptığımız görüşmede kendisinin çok çarpıcı bir tesbiti oldu. Aydın bey özetle şöyle dedi: 'Depremde zararı en çok burası görmesine rağmen, bu kentte yaşayanlar buraya Yalova kadar bile olsa sahip çıkmıyorlar... Biz gazeteci arkadaşlarla kendi aramızda yaptığımız sohbetlerde ilçe halkının bu umursamaz tavrı konusunda şakalar bile yapıyorduk. Ancak dün gece 03.02'de beliren gençleri görünce içimizde umutlar yeşerdi ve 'işte Gölcük'ün geleceği geliyor' dedik. Gölcük'ün kozmopolit bir yapısı olduğunu biliyoruz ama bu insanların biraraya gelebilmesi için daha ne olması lazım...'
Aydın bey benim de Gölcüklü olduğumu ve hatta o çok övdüğü yürüyüşü organize ettiğimi öğrenince önce tebrik etti ardından da aynen şunu sordu bana:
'Bu kentin bir entelektüel birikimi, önde gelen kişileri yok mudur? Ufacık Değirmendere bile mükemmel bir örgütlenme sağlayarak sesini Gölcük'ten daha fazla duyuruyor... Bu kentin sahibi yok mu? Neden bu kadar sessiz ve duyarsız bu insanlar?'
Aslında o sabah ona tam olarak cevap veremedim.
Bu sorunun yanıtını hepimizin düşünmesi gerek bence... Bu şehrin aydınları yok mu? Varsa neredeler? Eğer yoksa neden yok?
Aslında 'Gölcük'te Gölcüklü olan var mı' diye de sorulabilirdi aynı soru...
BARBAROS'UN LEVENTLERİ
Gölcük Barbaros Hayrettin Lisesi'nin misyonu işte bu yüzden çok önemli. Gölcük'e entelektüel birikim katacak 'kaliteli insan kaynağı' bugünlerde mutlaka bu okuldan geçiyor. Onlar burada edindiklerini buraya bir biçimde buraya geri döndürmeye çalışacak.
Bu yüzden Gölcük'e ihtiyaç duyduğu 'sorumlu yöneticileri' kazandıracak okul da bu okul olacak.
GBHL 1970 mezunu Sn. Cüneyt Gezen'in 17 Ağustos törenimizdeki konuşmasında camiamızın üyeleri için kullandığı 'Barbaros'un leventleri' nitelemesi çok hoşuma gitmişti. İzniyle ben de bu sıfatı kullanacağım. Onun da dediği gibi, işte şimdi leventlere ihtiyaç var.
17 Ağustos 1999'a gelene kadar, biraz bilimsellik, biraz ileri görüşlülük bize çok şey kazandırabilirdi. Bu olmadı maalesef.
Şimdi ise çok daha fazlasına ihtiyaç var: 'Gölcük'e kaybettiklerini de kazandırabilme ve bu kenti kaybedenler sınıfından çıkarma' azmi içindeki gençlere...
Bir kez daha vurgulamak gerek: Kendini gerçekten Gölcüklü sayan ilk kuşak bu acılı günlerde yetişiyor. Bu gerçeği geleceğimizin lehine çevirmek de şart.
(F.Uyanık, 25 Ağustos 2000, İzmit)
Yorumlar