BarMag 1. Sayı: Basın'dan
GÖLCÜK İZLENİMLERİ
Sessizce ağlayan şehir
Aydın ENGİN
Cumhuriyet, 18. Ağustos 2000
Bir yıl önce dev boyutlu kepçelerin dinmek bilmeyen homurtularına
''Kimse var mııııı'' sorularının ve yürek yakan hıçkırıkların karıştığı yıkıntılar kalkmış, toprak düzeltilmiş. Bomboş ''ölüm arsaları'' Gölcük'ün çekilmiş dişleri gibi.
GÖLCÜK - 16 Ağustos. Akşamüstü. İzmit, Adapazarı, dön geri, Yalova sapağı, Seymen Kışlası, Gölcük, Değirmendere, Halıdere, Yüzbaşılar, Ulaşlı, karamürsel, Yalova...
Bir yıl önce günler, haftalar geçirdiğimiz bölgeyi bir kez daha adımlıyoruz. Günün son durağı: Gölcük. Depremin kara kalbi. Fayın kıyılarını denize, evlerini düze gömdüğü kent. Tıpkı bir yıl öncesi gibi. Deli Erkan hâlâ deli. Bir yıl içinde askeri tersaneden emekli işçi Karslı Naci (Kansuvar) ile dört beş kez küsüp dört beş kez barışmışlar.
16 Ağustos günü bir kez daha barıştılar ve hemen ardından yine kapıştılar. Yani, Gölcük tam bir yıl önceki gibi.
Erkan'ın Kavaklı kıyısındaki kafeteryası yine ''imarethane'' ye dönüşmüş. Tıpkı bir yıl önceki gibi.
Yolun karşısı, deniz kıyısı bütün televizyon kanallarının canlı yayın araçları ile yine tıka basa dolu. Tıpkı bir yıl önceki gibi.
Ama televizyoncular, gazeteciler, Anıt Park'ta galiba belediyenin düzenlendiği ''dinsel ağırlıklı klasik müzik konseri'' , bir de evlerin balkonlarından sarkan kara bezler olmasa, bu kentin bir yıl önceki ölümcül
depremin yıldönümünde olduğunu anlamak kolay değil. Sanki sıcak bir yaz
gününde evlerinden dışarı uğrayıp kendilerini parklara, deniz kıyısına atan
insanlar var.
Hâlâ kaldırılmamış birkaç deprem yıkıntısı da olmasa, bu kentin bir yıl önce, sözcüğün tam anlamıyla yerle bir olduğunu anlamak da zor. Olsa olsa, ''Ne tuhaf bir kent, ne tuhaf yerleşme. Olur olmaz yerinde ve çok
sayıda yüzlerce boş arsa var'' denir.
Bir yıl önce, dev boyutlu kepçelerin dinmek bilmeyen homurtularına ''Kimse var mııııı'' sorularının ve yürek yakan hıçkırıkların karıştığı yıkıntılar kalkmış, toprak düzeltilmiş. Bomboş ''ölüm arsaları'' Gölcük'ün çekilmiş dişleri gibi.
Kavaklı kıyısının bir bölümünü yutan, bir bölümünü de sularıyla örten denizin içinde, yarısına kadar suya gömülmüş söğütler, bir yıl öncenin ''yeşil tanıkları'' gibi rüzgârda salınıyorlar. Gece yarısını geçtik. Kıyıdaki
çay bahçeleri tıklım tıklım, sal kım saçak. Bir kıyı kasabası sıcak bir ağustos gecesinde kendini dışarı vurmuş...
Sonra gençler belirdi. Depremde 53 arkadaşlarını yitirmiş Barbaros Hayrettin Lisesi'nin gençleri.
Gölcük'ün geleceği belirdi. Gölcük'teki yetişkinler canlı yayın araçlarının çevresinde halkalanıp ekrandan tanıdıkları medya starlarını canlı canlı seyredip oyalanır ya da çay bahçesinde çene çalıp çay höpürdetirken kara tişörtler, kara pantolonlar giymiş gencecik kızlar, delikanlılar belirdiler. Kavaklı kıyısındaki saatın yanında koca bir ateş yaktılar. Çevresinde halkalandılar. Tişörtlerinin göğsünde yazılar var:
- Unutmadık, unutmayacağız!.. Kayıplarımızı istiyoruz!.. Çarpık kentleşme
ölüm getirdi, ölüm getirecek!.. Biz buradayız, devlet nerede?.. 17 Ağustos'u
unutma, unutturma!..
Saat 3.02. Ateşin çevresinde halkalanan gençler ''deprem düdükleri'' ni üflemeye başladı; düdüğü olmayan keskin ıslıklarla koroya katıldı. Gölcük çınlıyor. Çay bahçesinde o ana kadar tepkisiz, hatta ilgisiz oturanlardan kiminin gözü doldu; kiminin gözyaşları iri, sıcak damlalar olup yanaklarından sessizce süzülmeye başladı.
Koca ateşin çevresinde halkalanmış Gölcüklü gençlerin ateşlediği kent sessizce ve saklamaksızın ağlıyor.
Gel de dayan!
Gölcük, 17 Ağustos sabaha karşı sessizce ağladı...
Sessizce ağlayan şehir
Aydın ENGİN
Cumhuriyet, 18. Ağustos 2000
Bir yıl önce dev boyutlu kepçelerin dinmek bilmeyen homurtularına
''Kimse var mııııı'' sorularının ve yürek yakan hıçkırıkların karıştığı yıkıntılar kalkmış, toprak düzeltilmiş. Bomboş ''ölüm arsaları'' Gölcük'ün çekilmiş dişleri gibi.
GÖLCÜK - 16 Ağustos. Akşamüstü. İzmit, Adapazarı, dön geri, Yalova sapağı, Seymen Kışlası, Gölcük, Değirmendere, Halıdere, Yüzbaşılar, Ulaşlı, karamürsel, Yalova...
Bir yıl önce günler, haftalar geçirdiğimiz bölgeyi bir kez daha adımlıyoruz. Günün son durağı: Gölcük. Depremin kara kalbi. Fayın kıyılarını denize, evlerini düze gömdüğü kent. Tıpkı bir yıl öncesi gibi. Deli Erkan hâlâ deli. Bir yıl içinde askeri tersaneden emekli işçi Karslı Naci (Kansuvar) ile dört beş kez küsüp dört beş kez barışmışlar.
16 Ağustos günü bir kez daha barıştılar ve hemen ardından yine kapıştılar. Yani, Gölcük tam bir yıl önceki gibi.
Erkan'ın Kavaklı kıyısındaki kafeteryası yine ''imarethane'' ye dönüşmüş. Tıpkı bir yıl önceki gibi.
Yolun karşısı, deniz kıyısı bütün televizyon kanallarının canlı yayın araçları ile yine tıka basa dolu. Tıpkı bir yıl önceki gibi.
Ama televizyoncular, gazeteciler, Anıt Park'ta galiba belediyenin düzenlendiği ''dinsel ağırlıklı klasik müzik konseri'' , bir de evlerin balkonlarından sarkan kara bezler olmasa, bu kentin bir yıl önceki ölümcül
depremin yıldönümünde olduğunu anlamak kolay değil. Sanki sıcak bir yaz
gününde evlerinden dışarı uğrayıp kendilerini parklara, deniz kıyısına atan
insanlar var.
Hâlâ kaldırılmamış birkaç deprem yıkıntısı da olmasa, bu kentin bir yıl önce, sözcüğün tam anlamıyla yerle bir olduğunu anlamak da zor. Olsa olsa, ''Ne tuhaf bir kent, ne tuhaf yerleşme. Olur olmaz yerinde ve çok
sayıda yüzlerce boş arsa var'' denir.
Bir yıl önce, dev boyutlu kepçelerin dinmek bilmeyen homurtularına ''Kimse var mııııı'' sorularının ve yürek yakan hıçkırıkların karıştığı yıkıntılar kalkmış, toprak düzeltilmiş. Bomboş ''ölüm arsaları'' Gölcük'ün çekilmiş dişleri gibi.
Kavaklı kıyısının bir bölümünü yutan, bir bölümünü de sularıyla örten denizin içinde, yarısına kadar suya gömülmüş söğütler, bir yıl öncenin ''yeşil tanıkları'' gibi rüzgârda salınıyorlar. Gece yarısını geçtik. Kıyıdaki
çay bahçeleri tıklım tıklım, sal kım saçak. Bir kıyı kasabası sıcak bir ağustos gecesinde kendini dışarı vurmuş...
Sonra gençler belirdi. Depremde 53 arkadaşlarını yitirmiş Barbaros Hayrettin Lisesi'nin gençleri.
Gölcük'ün geleceği belirdi. Gölcük'teki yetişkinler canlı yayın araçlarının çevresinde halkalanıp ekrandan tanıdıkları medya starlarını canlı canlı seyredip oyalanır ya da çay bahçesinde çene çalıp çay höpürdetirken kara tişörtler, kara pantolonlar giymiş gencecik kızlar, delikanlılar belirdiler. Kavaklı kıyısındaki saatın yanında koca bir ateş yaktılar. Çevresinde halkalandılar. Tişörtlerinin göğsünde yazılar var:
- Unutmadık, unutmayacağız!.. Kayıplarımızı istiyoruz!.. Çarpık kentleşme
ölüm getirdi, ölüm getirecek!.. Biz buradayız, devlet nerede?.. 17 Ağustos'u
unutma, unutturma!..
Saat 3.02. Ateşin çevresinde halkalanan gençler ''deprem düdükleri'' ni üflemeye başladı; düdüğü olmayan keskin ıslıklarla koroya katıldı. Gölcük çınlıyor. Çay bahçesinde o ana kadar tepkisiz, hatta ilgisiz oturanlardan kiminin gözü doldu; kiminin gözyaşları iri, sıcak damlalar olup yanaklarından sessizce süzülmeye başladı.
Koca ateşin çevresinde halkalanmış Gölcüklü gençlerin ateşlediği kent sessizce ve saklamaksızın ağlıyor.
Gel de dayan!
Gölcük, 17 Ağustos sabaha karşı sessizce ağladı...
Yorumlar