BarMag 4.Sayı: 80'lerde Gölcük
80’lerde Gölcük’te Olmak
Şimdi yirmili, otuzlu yaşlarda olanlarımızın çocukluk ve ilk gençlik yılları 80’li yıllarda geçti. Dışarıdan bakıldığında, o yıllarda başka yerlerde yaşayan pek çok gencin yaşadıklarından farklı gözükmese de, yaşadıklarımız kendine has özellikleri ve güzellikleriyle bizim için bambaşkaydı.
Değişim kaçınılmaz elbette. 90’lı yıllarda bile çok şey değişmişti kentimizde. Yeni yüzyıla ise değişimi en yıkıcı boyutlarıyla yaşayarak girdik. Yeni bir gelecek kurmaya çalışırken geçmişi biraz hüzün ama en çok gülümseyerek anmak istedik. İşte aklımıza gelen birkaç ayrıntı...
Bambaşka Bir Fotoğraf
80’lere girerken çok farklı bir çehresi vardı Gölcük’ün. İskele Yolu’nda sadece Emek Sitesi ve birkaç küçük ev vardı. Emek Sitesi’nin benekleri neredeyse çarşıdan görünürdü. Sahil yolu doldurulmamıştı henüz. Liseden çıkıp caddeyi geçtiniz mi deniz başlardı. Astsubay lojmanlarının yerinde ise yeşil bungalovlardan oluşan işçi lojmanları vardı. Vardiya bitimlerinde işçiler bisikletlerde yollara dökülürlerdi. İskele ise neredeyse şimdiki Kongre Sarayı’nın bulunduğu yerdeydi. İzmit’e gitmek için vapur daha çok tercih edilirdi o yıllarda. Vapurla Karamürsel’e gitmek ise başlı başına bir eğlenceydi. Yaklaşık iki saat süren ve körfezin çeşitli iskelelerinde durarak Karamürsel’ giden vapur, bahar günlerinde denizde piknik misali gezi yapmak isteyen hanımların ve okul kaçaklarının gözdesiydi.
Ortaokuldan Liseye
O yıllarda ortaokulda olmak demek; herkes lacivert formalarıyla havalı havalı liseye giderken siyah önlükler ve UCLA Sports Wear çantalarla tam tersi yöne doğru yürümek demekti. İçinde gerçekten bin bir çeşit mal olup olmadığını merak ettiğimiz 1001 Çeşit mağazasının köşesinden döner, Beyaz Gölge dizisinin verdiği ilhamla açılan Carver spor mağazasının vitrinindeki Converse’lere liseye başladığımızda sahip olacağımızı hayal eder, yüksek duvarlarla çevrili okulumuza girerdik.
Liseye başlamak ise süveterlerimizin kollarını dirseklerimize kadar çekerek ya da kravatlarımızı hafifçe gevşeterek ikili üçlü gruplar halinde okul yoluna dizilmek, kitaplarımızı elde taşıma ayrıcalığını sonuna kadar kullanmak ve Cuma akşamları garnizon sinemasına gidebilmek demekti.
Garnizon Sineması
Sinemaya gitmek... Bu büyük olay bir tören misali hemen her Cuma akşamı yaşanırdı. Gündüzden gruplar oluşturulur, akşam olunca süslenilir ve sinemanın kapısında buluşulurdu. Askeri kartı olmayanlar hafifçe “acaba kontrol yapılır mı?” endişesi taşırlardı.
O zamanlar filmin içeriğinden çok sinemaya gelenlerin içeriğiyle ilgilenirdik. Kim kiminle gelmiş, kime bakmış, ne giymiş, nerede oturmuş...Garnizon Sinemasının yıldızlarla süslü lacivert tavanı yıllarca her Cuma gençlerin uğultulu konuşmalarına, heyecanlarına, sevinçlerine tanıklık etti.
Okulda Pazartesi sabahlarının en önemli konusu da tabii ki Cuma gecesi olur, derin durum değerlendirmeleri yapılır, orada olmayanlar hafif bir burukluk ve büyük bir merakla anlatılanları dinlerlerdi.
Asker Fotoğrafları ve Kazım’ın Giysileri
O yıllarda hemen her fotoğrafçının vitrininde çeşitli asker fotoğrafları görmek mümkündü. Şüphesiz en akılda kalanlarından biri, deniz ve gemi fonu üzerine yerleştirilmiş olan beyazlar içinde, sanki gökyüzündeki bulutları seyrediyormuş ifadesiyle bakan bahriyeli er fotoğraflarıydı.
O yıllardan ortak hafızamızda önemli yer tutan yüzlerden biri de hiç şüphesiz Kazım’dı. Saçı sakalı birbirine karışmış, her tarafı özenle yırtılmış kıyafetleri, kollarına bacaklarına bağladığı çaput parçalarıyla kendi kendine konuşarak dolaşır, her an her yerde karşınıza çıkabilirdi. Üzerine verilen sağlam kıyafetleri bile bilinmez bir nedenden dolayı parçalar öyle giyer, yiyeceklerini çarşı esnafından temin ederdi. Hiç kimseye zararı yoktu. Geçmişi hakkında ortada bir takım söylentiler dolaşırdı ama kimse gerçeğin ne olduğunu bilmezdi.
Hatırlananlar bu kadar değil elbette. Daha çok şey var. Bingo geceleri, Değirmendere gezileri, okul piknikleri, çaylar... 80’lerin Gölcüğü size neler hatırlatıyor? Bizimle paylaşırsanız eğer bu yazı daha çok sürer!
Burçin Ersoy BH’87
Şimdi yirmili, otuzlu yaşlarda olanlarımızın çocukluk ve ilk gençlik yılları 80’li yıllarda geçti. Dışarıdan bakıldığında, o yıllarda başka yerlerde yaşayan pek çok gencin yaşadıklarından farklı gözükmese de, yaşadıklarımız kendine has özellikleri ve güzellikleriyle bizim için bambaşkaydı.
Değişim kaçınılmaz elbette. 90’lı yıllarda bile çok şey değişmişti kentimizde. Yeni yüzyıla ise değişimi en yıkıcı boyutlarıyla yaşayarak girdik. Yeni bir gelecek kurmaya çalışırken geçmişi biraz hüzün ama en çok gülümseyerek anmak istedik. İşte aklımıza gelen birkaç ayrıntı...
Bambaşka Bir Fotoğraf
80’lere girerken çok farklı bir çehresi vardı Gölcük’ün. İskele Yolu’nda sadece Emek Sitesi ve birkaç küçük ev vardı. Emek Sitesi’nin benekleri neredeyse çarşıdan görünürdü. Sahil yolu doldurulmamıştı henüz. Liseden çıkıp caddeyi geçtiniz mi deniz başlardı. Astsubay lojmanlarının yerinde ise yeşil bungalovlardan oluşan işçi lojmanları vardı. Vardiya bitimlerinde işçiler bisikletlerde yollara dökülürlerdi. İskele ise neredeyse şimdiki Kongre Sarayı’nın bulunduğu yerdeydi. İzmit’e gitmek için vapur daha çok tercih edilirdi o yıllarda. Vapurla Karamürsel’e gitmek ise başlı başına bir eğlenceydi. Yaklaşık iki saat süren ve körfezin çeşitli iskelelerinde durarak Karamürsel’ giden vapur, bahar günlerinde denizde piknik misali gezi yapmak isteyen hanımların ve okul kaçaklarının gözdesiydi.
Ortaokuldan Liseye
O yıllarda ortaokulda olmak demek; herkes lacivert formalarıyla havalı havalı liseye giderken siyah önlükler ve UCLA Sports Wear çantalarla tam tersi yöne doğru yürümek demekti. İçinde gerçekten bin bir çeşit mal olup olmadığını merak ettiğimiz 1001 Çeşit mağazasının köşesinden döner, Beyaz Gölge dizisinin verdiği ilhamla açılan Carver spor mağazasının vitrinindeki Converse’lere liseye başladığımızda sahip olacağımızı hayal eder, yüksek duvarlarla çevrili okulumuza girerdik.
Liseye başlamak ise süveterlerimizin kollarını dirseklerimize kadar çekerek ya da kravatlarımızı hafifçe gevşeterek ikili üçlü gruplar halinde okul yoluna dizilmek, kitaplarımızı elde taşıma ayrıcalığını sonuna kadar kullanmak ve Cuma akşamları garnizon sinemasına gidebilmek demekti.
Garnizon Sineması
Sinemaya gitmek... Bu büyük olay bir tören misali hemen her Cuma akşamı yaşanırdı. Gündüzden gruplar oluşturulur, akşam olunca süslenilir ve sinemanın kapısında buluşulurdu. Askeri kartı olmayanlar hafifçe “acaba kontrol yapılır mı?” endişesi taşırlardı.
O zamanlar filmin içeriğinden çok sinemaya gelenlerin içeriğiyle ilgilenirdik. Kim kiminle gelmiş, kime bakmış, ne giymiş, nerede oturmuş...Garnizon Sinemasının yıldızlarla süslü lacivert tavanı yıllarca her Cuma gençlerin uğultulu konuşmalarına, heyecanlarına, sevinçlerine tanıklık etti.
Okulda Pazartesi sabahlarının en önemli konusu da tabii ki Cuma gecesi olur, derin durum değerlendirmeleri yapılır, orada olmayanlar hafif bir burukluk ve büyük bir merakla anlatılanları dinlerlerdi.
Asker Fotoğrafları ve Kazım’ın Giysileri
O yıllarda hemen her fotoğrafçının vitrininde çeşitli asker fotoğrafları görmek mümkündü. Şüphesiz en akılda kalanlarından biri, deniz ve gemi fonu üzerine yerleştirilmiş olan beyazlar içinde, sanki gökyüzündeki bulutları seyrediyormuş ifadesiyle bakan bahriyeli er fotoğraflarıydı.
O yıllardan ortak hafızamızda önemli yer tutan yüzlerden biri de hiç şüphesiz Kazım’dı. Saçı sakalı birbirine karışmış, her tarafı özenle yırtılmış kıyafetleri, kollarına bacaklarına bağladığı çaput parçalarıyla kendi kendine konuşarak dolaşır, her an her yerde karşınıza çıkabilirdi. Üzerine verilen sağlam kıyafetleri bile bilinmez bir nedenden dolayı parçalar öyle giyer, yiyeceklerini çarşı esnafından temin ederdi. Hiç kimseye zararı yoktu. Geçmişi hakkında ortada bir takım söylentiler dolaşırdı ama kimse gerçeğin ne olduğunu bilmezdi.
Hatırlananlar bu kadar değil elbette. Daha çok şey var. Bingo geceleri, Değirmendere gezileri, okul piknikleri, çaylar... 80’lerin Gölcüğü size neler hatırlatıyor? Bizimle paylaşırsanız eğer bu yazı daha çok sürer!
Burçin Ersoy BH’87
Yorumlar