BarMag 4. Sayı: Hikmet Karaman BH'79
Kocaelispor’da Bir GBHL’li
Hikmet Karaman BH’79
Depremden sonra “artık ikinci ligde” denilen Kocaelispor’u zirveye çıkartan Gölcük’lü İmparator
Karaman, 1960 Gölcük Hasaneyn köyü doğumlu, mütevazı bir insan. Bir memur çocuğu. Çok zor şartlarda eğitimini tamamlamış. Bugün spor kamuoyu, onu ve başarılarını konuşuyor. O hâlâ GBHL sevgisi ile yaşıyor, unutmamış, unutamıyor. İşte Kocaelispor Teknik Direktörü Hikmet Karaman ile spor ağırlıklı bir söyleşi.
-Gençlik yılları ile başlayalım mı? Hikmet Karaman gençliğinde de futbola bu kadar ilgi duyar mıydı? Neden futbol?
-Bir kere memur çocuğuyduk, voleybol, basketbol gibi malzeme gerektiren sporlara ilgi duysak bile, bunları yapmamız imkansızdı, ama futbolu sokakta da arkadaşlarınızla yapmanız mümkün. Zaten Gölcük’te salon sadece askeriyede vardı ve siviller giremiyordu oraya.
-Peki antrenörlük ya da teknik direktörlük fikri nasıl oluştu?
-Ben ilk önce 77 yılında İhsaniyespor’da futbolcu olarak başladım. Geçen gün elime geçti, bütün maçların istatistiklerini tutmuşum. Demek o zaman varmış içimde. Zaten futbolu çok seven insan bırakamaz, bir şekilde mutlaka devam eder. Ama Antrenör olarak, ama Teknik Direktör olarak, kopmaz futboldan, bende de öyle oldu. İhsaniye’den Kocaelispor’a geldim. Sonra Almanyadaydım, orada okurken bu alanla ilgili kurslara gittim.
-Peki bu mesleğe başladığınızda, yani Teknik kısmını soruyorum, ilk hangi kulüpte başladınız göreve?
-Kocaelispor’da asistan olarak başladım. Reinhard Saftig, Holger Osieck ve Mustafa Denizli ile çalıştım. Teknik Direktör olarak ilk Erzurumspor’da başladım. Sonra Rizespor, Adanaspor ve Kocaelispor.
-Peki biraz da Kocaelispor’dan konuşalım o zaman. Kocaelispor iki yıl önce tam ikinci lige düştü artık denildiği bir sırada takımın başına geldiniz ve adeta takıma sihirli değnek değdi. Düşme hattından uzaklaştı ve ligi oldukça iyi bir yerde bitirdi. Bunun sırrı nedir? İnanmak mı?
-Hayır. Sadece inanmak yetmez. Mesela, “ben bu yıl şampiyon olacağımıza inanıyorum” veya “bu takımı yeneceğimize inanıyorum” dersiniz, herkes inanır, inandırırsın ama inandığın şeyi gerçekleştirmek için çalışmazsan, olmaz. Onun için çok çalışmak, disiplin ve en önemlisi takım ruhu ön planda olmalı. Uyum yeteneği olanları bir arada tutmak, diğerlerini ayırmak. Bizim yaptığımız buydu, inandığımızı gerçekleştirmek için çok çalıştık, disiplinli çalıştık ve oldu.
-Kocaelispor’un ilk yarıyı lider bitirdiği bir yıl var, ama ne yazık ki şampiyon olamadı o yıl. Kocaelispor’un şampiyon olması için neler yapılmalı?
-Bu konuda basın ve taraftarı hazırlamak Teknik heyete bağlı. Sistemi iyi kurup kurumlaşmaya gidilmeli ve istikrar olmalı, istikrar olunca halk da güvenir. Mesela takıma en büyük desteği Sefa Sirmen veriyor. O olmadığında zorlanılıyor.Tek adam yani, aslında onun yanında futboldan anlayan bir teknik heyet de olmalı. Bireyler geçicidir, kurum kalıcı; kurumu sağlam yaparsanız bu sürer gider.
Altyapınız sağlam olmalı, iyi Teknik adamlar bulmalısınız, şartlarınız iyi olmalı, gelir giderler iyi ayarlanmalı, hedefler doğru saptanmalı kısa vadeli geçici hayaller yerine, uzun vadeli kalıcı ve gerçekçi hedefler konulmalı. İyi bir stadyum olmalı, iyi stadyuma herkes her maça gelir. Mali yönden de güçlü olmak gerekiyor, Kocaeli bir sanayi kenti ama destek çok cılız, bir şampiyonlar ligi sponsoru olan Ford bile çok küçük bir destek sağlıyor Kocaelispor’a. Dusa var, Pirelli, Kordsa, bir sürü büyük firma var oysa.
-Bu yıl Avrupa hedefi var mı?
-Var. Şampiyonlar ligi veya en azından UEFA. Bu kadro en azından UEFA’ya gitmeli, başka alternatif yok.
-Mesleğinizin en zor kısmı nedir?
-Basın. Yanlış yorumları var ve bu çok yıpratıyor. Bazen bu öyle boyuta varıyor ki yaptığınız herşey bir anda bozuluyor. Futbolcular etkileniyor, takım etkileniyor, camia etkileniyor ama en önemlisi takımın etkilenmesi. Bu sefer tek tek ilgilenip düzeltmeye çalışıyorsunuz, yani işin içine psikoloji giriyor.
-Türkiye yıllarca Futbolla yatıp kalktığı halde uluslararası bir başarı elde edemedi. Ardından Efes Pilsen’le Basketbol’da Koraç kupası geldi ve ona nazire yaparcasına nihayet UEFA kupası, sonrası malum üstüste 2 Avrupa futbol şampiyonası finalleri. Futbolda eksik olan neydi? Ya da değişen ne oldu?
-Bu olaya sadece spor olarak bakmamalı, ülke yapısı ile ilgili. Gelişmeler paraleldir. Spor da sosyal yapının aynası, toplum geliştikçe bu her alana yansır.
-Hazır yeri gelmişken, Türk sporunda ve sporcusunda eksik olan noktalar neler?
-Eğitim müthiş eksik. En büyük eksiklik bu bence. Tesisler eskiye nazaran daha iyi durumda, yani gelişmeler var ama hâlâ tesis yetersiz, Gölcük’ün spor salonu yıllardır açılamadı mesela. Gölcük bu yönden çok şanssız.
-Hazır Türk sporundan bahsederken Fatih Terim’in Milan’dan uzaklaştırılmasıyla ilgili düşüncelerinizi alabilir miyim?
-Bu olayı protesto ediyorum tabii ki. Bir kere ortada Teknik Direktör başarısızlığı diye bir şey yok ki. Takım, liderin sadece 5 puan gerisinde; UEFA’da 3. turda, bir hafta önceki derbi maçta 4 gol atmış. Burada bir uyumsuzluk var, örtüşmüyor yani. Bence Fatih hocayı hazmedemediler, mesela Rui Costa’yı, İnzaghi’yi, Maldini’yi kenara çekip hatalarından dolayı fırçalıyor, bunu hazmedemediler. Alışkın değiller buna, kısacası Milan, Fatih hocaya küçük geldi.
-Bu yıl 17 Ağustos etkinliğimizde sizi aramızda görmek beni gururlandırdı. O güne kadar GBHL’den mezun olduğunuzu bilmiyordum. Dönem arkadaşlarınızla görüşebiliyor musunuz?
-Maalesef hayır. Okul yıllığıma baktığımda bütün arkadaşlarımın çok iyi yerlerde olduğunu görüyorum ama ne yazık ki görüşemiyoruz. Meselâ Remzi Demirer, Antrenörler Derneği başkanıdır.
-Okulla ilgili unutamadığınız şeylerden bahsedelim mi?
-Tabii. Mesela Cuma günleri, okulun arkasındaki o basket sahasında Tekin hocanın da katılımıyla beşe beş, baklavasına maç yapardık; sonra da gidip hep birlikte baklava yerdik. Tekin hoca da oynardı bizimle. Ahmet Serimer vardı; şimdi Yapı Kredi Bankası Müdürü olan Osman Kadıoğlu vardı. Bir de ben iki yıl geç mezun oldum okuldan. İki yıl üst üste Edebiyat’tan kaldım, Fen Bölümü öğrencisiydim ve Edebiyat dersimize Gülsün Özdemir geliyordu. Okuldan bir arkadaş mektup yazıp, altına benim adımı yazmış, Gülsün hoca da bana taktı tabi. (Gülüşmeler) Suç üzerime kaldı, bütünlemeye girdim, o zaman kantinin yanında müsamere salonumuz vardı, bütünlemeye orada giriyoruz, kapının altından Sertaç Gençler’e soruları verdim ve ardından cevaplar geldi.(Kahkahalar atılıyor) 10 sorunun 10’u da doğru ve 5 almam geçmemi sağlıyor. Gülsün hoca 4 ile bıraktı beni. Müthiş kızdım, sinirlendim tabii. Sonra mektubu kimin yazdığı da çıktı ortaya ama çok geçti. Aslında 1977’de mezun olacağım okuldan 1979’da mezun oldum.
-Son olarak öğrenci kardeşlerimize bir mesajınız var mı?
-Aslında çok kaliteli öğrenciler varmış, bunu o zaman anlayamamışız; az önce de söyledim şimdi hepsi çok iyi yerlerde. Öğrenciler zamanı iyi değerlendirsinler, ben hâlâ geçmişi arıyorum. Öğretmenlerine sahip çıkıp tecrübelerinden mutlak faydalansınlar. Zaman geri dönmüyor.
Hikmet Karaman BH’79
Depremden sonra “artık ikinci ligde” denilen Kocaelispor’u zirveye çıkartan Gölcük’lü İmparator
Karaman, 1960 Gölcük Hasaneyn köyü doğumlu, mütevazı bir insan. Bir memur çocuğu. Çok zor şartlarda eğitimini tamamlamış. Bugün spor kamuoyu, onu ve başarılarını konuşuyor. O hâlâ GBHL sevgisi ile yaşıyor, unutmamış, unutamıyor. İşte Kocaelispor Teknik Direktörü Hikmet Karaman ile spor ağırlıklı bir söyleşi.
-Gençlik yılları ile başlayalım mı? Hikmet Karaman gençliğinde de futbola bu kadar ilgi duyar mıydı? Neden futbol?
-Bir kere memur çocuğuyduk, voleybol, basketbol gibi malzeme gerektiren sporlara ilgi duysak bile, bunları yapmamız imkansızdı, ama futbolu sokakta da arkadaşlarınızla yapmanız mümkün. Zaten Gölcük’te salon sadece askeriyede vardı ve siviller giremiyordu oraya.
-Peki antrenörlük ya da teknik direktörlük fikri nasıl oluştu?
-Ben ilk önce 77 yılında İhsaniyespor’da futbolcu olarak başladım. Geçen gün elime geçti, bütün maçların istatistiklerini tutmuşum. Demek o zaman varmış içimde. Zaten futbolu çok seven insan bırakamaz, bir şekilde mutlaka devam eder. Ama Antrenör olarak, ama Teknik Direktör olarak, kopmaz futboldan, bende de öyle oldu. İhsaniye’den Kocaelispor’a geldim. Sonra Almanyadaydım, orada okurken bu alanla ilgili kurslara gittim.
-Peki bu mesleğe başladığınızda, yani Teknik kısmını soruyorum, ilk hangi kulüpte başladınız göreve?
-Kocaelispor’da asistan olarak başladım. Reinhard Saftig, Holger Osieck ve Mustafa Denizli ile çalıştım. Teknik Direktör olarak ilk Erzurumspor’da başladım. Sonra Rizespor, Adanaspor ve Kocaelispor.
-Peki biraz da Kocaelispor’dan konuşalım o zaman. Kocaelispor iki yıl önce tam ikinci lige düştü artık denildiği bir sırada takımın başına geldiniz ve adeta takıma sihirli değnek değdi. Düşme hattından uzaklaştı ve ligi oldukça iyi bir yerde bitirdi. Bunun sırrı nedir? İnanmak mı?
-Hayır. Sadece inanmak yetmez. Mesela, “ben bu yıl şampiyon olacağımıza inanıyorum” veya “bu takımı yeneceğimize inanıyorum” dersiniz, herkes inanır, inandırırsın ama inandığın şeyi gerçekleştirmek için çalışmazsan, olmaz. Onun için çok çalışmak, disiplin ve en önemlisi takım ruhu ön planda olmalı. Uyum yeteneği olanları bir arada tutmak, diğerlerini ayırmak. Bizim yaptığımız buydu, inandığımızı gerçekleştirmek için çok çalıştık, disiplinli çalıştık ve oldu.
-Kocaelispor’un ilk yarıyı lider bitirdiği bir yıl var, ama ne yazık ki şampiyon olamadı o yıl. Kocaelispor’un şampiyon olması için neler yapılmalı?
-Bu konuda basın ve taraftarı hazırlamak Teknik heyete bağlı. Sistemi iyi kurup kurumlaşmaya gidilmeli ve istikrar olmalı, istikrar olunca halk da güvenir. Mesela takıma en büyük desteği Sefa Sirmen veriyor. O olmadığında zorlanılıyor.Tek adam yani, aslında onun yanında futboldan anlayan bir teknik heyet de olmalı. Bireyler geçicidir, kurum kalıcı; kurumu sağlam yaparsanız bu sürer gider.
Altyapınız sağlam olmalı, iyi Teknik adamlar bulmalısınız, şartlarınız iyi olmalı, gelir giderler iyi ayarlanmalı, hedefler doğru saptanmalı kısa vadeli geçici hayaller yerine, uzun vadeli kalıcı ve gerçekçi hedefler konulmalı. İyi bir stadyum olmalı, iyi stadyuma herkes her maça gelir. Mali yönden de güçlü olmak gerekiyor, Kocaeli bir sanayi kenti ama destek çok cılız, bir şampiyonlar ligi sponsoru olan Ford bile çok küçük bir destek sağlıyor Kocaelispor’a. Dusa var, Pirelli, Kordsa, bir sürü büyük firma var oysa.
-Bu yıl Avrupa hedefi var mı?
-Var. Şampiyonlar ligi veya en azından UEFA. Bu kadro en azından UEFA’ya gitmeli, başka alternatif yok.
-Mesleğinizin en zor kısmı nedir?
-Basın. Yanlış yorumları var ve bu çok yıpratıyor. Bazen bu öyle boyuta varıyor ki yaptığınız herşey bir anda bozuluyor. Futbolcular etkileniyor, takım etkileniyor, camia etkileniyor ama en önemlisi takımın etkilenmesi. Bu sefer tek tek ilgilenip düzeltmeye çalışıyorsunuz, yani işin içine psikoloji giriyor.
-Türkiye yıllarca Futbolla yatıp kalktığı halde uluslararası bir başarı elde edemedi. Ardından Efes Pilsen’le Basketbol’da Koraç kupası geldi ve ona nazire yaparcasına nihayet UEFA kupası, sonrası malum üstüste 2 Avrupa futbol şampiyonası finalleri. Futbolda eksik olan neydi? Ya da değişen ne oldu?
-Bu olaya sadece spor olarak bakmamalı, ülke yapısı ile ilgili. Gelişmeler paraleldir. Spor da sosyal yapının aynası, toplum geliştikçe bu her alana yansır.
-Hazır yeri gelmişken, Türk sporunda ve sporcusunda eksik olan noktalar neler?
-Eğitim müthiş eksik. En büyük eksiklik bu bence. Tesisler eskiye nazaran daha iyi durumda, yani gelişmeler var ama hâlâ tesis yetersiz, Gölcük’ün spor salonu yıllardır açılamadı mesela. Gölcük bu yönden çok şanssız.
-Hazır Türk sporundan bahsederken Fatih Terim’in Milan’dan uzaklaştırılmasıyla ilgili düşüncelerinizi alabilir miyim?
-Bu olayı protesto ediyorum tabii ki. Bir kere ortada Teknik Direktör başarısızlığı diye bir şey yok ki. Takım, liderin sadece 5 puan gerisinde; UEFA’da 3. turda, bir hafta önceki derbi maçta 4 gol atmış. Burada bir uyumsuzluk var, örtüşmüyor yani. Bence Fatih hocayı hazmedemediler, mesela Rui Costa’yı, İnzaghi’yi, Maldini’yi kenara çekip hatalarından dolayı fırçalıyor, bunu hazmedemediler. Alışkın değiller buna, kısacası Milan, Fatih hocaya küçük geldi.
-Bu yıl 17 Ağustos etkinliğimizde sizi aramızda görmek beni gururlandırdı. O güne kadar GBHL’den mezun olduğunuzu bilmiyordum. Dönem arkadaşlarınızla görüşebiliyor musunuz?
-Maalesef hayır. Okul yıllığıma baktığımda bütün arkadaşlarımın çok iyi yerlerde olduğunu görüyorum ama ne yazık ki görüşemiyoruz. Meselâ Remzi Demirer, Antrenörler Derneği başkanıdır.
-Okulla ilgili unutamadığınız şeylerden bahsedelim mi?
-Tabii. Mesela Cuma günleri, okulun arkasındaki o basket sahasında Tekin hocanın da katılımıyla beşe beş, baklavasına maç yapardık; sonra da gidip hep birlikte baklava yerdik. Tekin hoca da oynardı bizimle. Ahmet Serimer vardı; şimdi Yapı Kredi Bankası Müdürü olan Osman Kadıoğlu vardı. Bir de ben iki yıl geç mezun oldum okuldan. İki yıl üst üste Edebiyat’tan kaldım, Fen Bölümü öğrencisiydim ve Edebiyat dersimize Gülsün Özdemir geliyordu. Okuldan bir arkadaş mektup yazıp, altına benim adımı yazmış, Gülsün hoca da bana taktı tabi. (Gülüşmeler) Suç üzerime kaldı, bütünlemeye girdim, o zaman kantinin yanında müsamere salonumuz vardı, bütünlemeye orada giriyoruz, kapının altından Sertaç Gençler’e soruları verdim ve ardından cevaplar geldi.(Kahkahalar atılıyor) 10 sorunun 10’u da doğru ve 5 almam geçmemi sağlıyor. Gülsün hoca 4 ile bıraktı beni. Müthiş kızdım, sinirlendim tabii. Sonra mektubu kimin yazdığı da çıktı ortaya ama çok geçti. Aslında 1977’de mezun olacağım okuldan 1979’da mezun oldum.
-Son olarak öğrenci kardeşlerimize bir mesajınız var mı?
-Aslında çok kaliteli öğrenciler varmış, bunu o zaman anlayamamışız; az önce de söyledim şimdi hepsi çok iyi yerlerde. Öğrenciler zamanı iyi değerlendirsinler, ben hâlâ geçmişi arıyorum. Öğretmenlerine sahip çıkıp tecrübelerinden mutlak faydalansınlar. Zaman geri dönmüyor.
Yorumlar